Uzman Psikolog Işık Pekgirgin, Gemlik’te hizmete giren danışmanlık merkezinin kapılarını Yeni Marmara Gazetesi’ne açarak sosyal medyanın üzerimizdeki psikolojik etkilerini ve bizleri bekleyen tehlikeleri anlattı.
Günümüz toplumlarına baktığımızda şüphesiz 7’den 70’e teknolojinin esiri olmuş durumdayız. Özellikle de son yıllarda selfie çekinmek tuhaf karakterlere bürünüp fotoğraflar paylaşmak gibi bağımlılık yapan alışkanlıklara sahip olduk. Yeditepe Üniversitesi Psikoloji bölümü mezunu olan ve Maltepe Üniversitesi’nde yüksek lisansını 1’incilik ile tamamlayan genç, başarılı ve çiçeği burnunda Uzman Psikolog Işık Pekgirgin, Gemlik’te hizmete giren danışmanlık merkezinin kapılarını Yeni Marmara Gazetesi’ne açarak sosyal medyanın üzerimizdeki psikolojik etkilerini ve bizleri bekleyen tehlikeleri anlattı. Tuhaf diyeceğim çünkü gerçekten tuhaf… Hadi yemede içmede, gezmede tozmada anladık da cenazede ne demek? ‘Ben ağlıyormuşum gibi çek’ ve benzeri cümleler. Tabutun önünde selfie yarışları…
SOSYAL MEDYANIN BAĞIMLILIK NEDENİ
Uzman Psikolog Işık Pekgirgin, sosyal medya bağımlılığı ile ilgili çok önemli açıklamalar ve uyarılarda bulunurken, “Sosyal medyanın en büyük bağımlılık nedeni elimizden düşürmediğimiz akıllı telefonlar. Sosyal medya herkesin hayatında büyük bir önem taşır duruma geldi. Akıllı cihazlar ile her daim dünyayla bağlantı halinde olmak isteniyor. Bu durumda insan psikolojisini farkında olmadan derinden etkiliyor. Çoğu insan, sabah çalar saatlerini susturmak amaçlı ellerine aldıkları andan itibaren telefonlarını sosyal medya ile etkileşim haline geçiyor. Genellikle bir gün öncesinden gelen bildirimlere, uyurken kaçırılan gelişmelere, mesajlara göz atıldıktan sonra yataktan çıkılıyor. Bütün gün içerisinde de tüm gündemin takibi ve haberleşme telefonlardan sağlanıyor. Dolayısıyla dünya ile birey arasında köprü kuran telefonlar, bedenin ruhsal anlamda güne devam edebilmesini sağlayan biyonik organ işlevi görmeye başladı. Unutulmaması gerekenlerin listesinin başında telefonlar var ve şarj aletleri var. Gün içinde zihnimizi sürekli meşgul eden düşüncelerden biri ise ‘Yüzde kaç şarjım kaldı?’ sorusu olmuş durumda’’ diyerek açıklarken aslında vahim ve çok ciddi bir psikolojik sorunun altını çizmiş oluyor.
HAYATIMIZIN MERKEZİNDE
Teknoloji, hayatımızda baş döndürücü bir biçimde ilerliyor. ‘Sosyal Medya’ denilen bir sanal dünyanın hayatımızın tam orta yerine gelip yerleşmiş durumda olduğunu söyleyen Pekgirgin, “Bugün başınızı kaldırıp baktığınızda kimseyle göz göze gelemiyorsunuz. Çünkü herkesin gözü elindeki telefonun ya da tablet, bilgisayarın ekranında. Herkes bir şeyler okumanın, paylaşmanın derdinde. Kimse an’ı kaçırmak istemiyor ve yaşadığı her an’ı başkalarıyla paylaşmaya bayılıyor. Takip ettiğiniz kişilerin ne yediğinden tutun, nereye gittiğine, kimlerle olduğuna ve ne düşündüğüne dair her şeyi anında öğrenmek mümkün. Bu arada asıl hayatın kendisini mi kaçırıyoruz diye düşünmeden edemiyor insan. Başkalarıyla paylaşmaya çalışırken, yaşanmayan an’lardan oluşmaya başladı hayatlarımız. İnsanlar arasındaki yeni iletişim biçiminin bir diğer olumsuz etkisi de sosyalleşmenin aksine, yabancılaşma ve yalnızlaşmayı ortaya çıkarmasıdır. Yüz yüze iletişim azalıyor ve sanal ağlar üzerinden birbirini sürekli gören insanlar konuşmak için zaman ayırmıyorlar. Kafelerde buluşan herkes, ellerindeki telefonlarından gözlerini alamıyorlar, ortamda hiçbir iletişim yok, kimse birbiriyle sohbet etmiyor. Sadece aynı ortamdalar, maksat buluşma olsun. Böylece günden güne dış dünyadan yani gerçek dünyadan uzaklaşılıyor ve arkadaşlık, aile ilişkilerimizde sağlıklı iletişim kayboluyor. Sosyal medya, yazarak iletişim kurma alışkanlığına sebep olarak insanları sözlü iletişimden uzaklaştırıp yalnızlaştırıyor” dedi.
HAYATIN RENGİNİ BOZUYORUZ
Bu kadar çok fotoğraf çekip çektirmenin insan psikolojisinin yanı sıra doğaya verdiği zarar hakkında da açıklamada bulunana Psikolog Pekgirgin, “Müzelere gittiğimizde fotoğraf çekimi ve özellikle flaşlı çekime izin verilmez. Nedeni ise flaşlı çekimin sergilenen eserin rengini soldurması ve bozulmasına yol açmasıdır. Biz de acaba yaşadığımız anları görüntüleyip paylaşacağız derken kendi hayatımızın rengini solduruyor ve bozuyor muyuz? Herkes bir düşünsün, en son ne zaman fotoğraf çekme ve sosyal medyada paylaşma telaşı olmadan bulunduğunuz yerin gerçekten tadını çıkardınız? Denizin, kumsalın ve doğaya doyasıya baktınız? Telefona bakmadan, Facebook, Instagram, Twitter, Snapchat ve Whatsapp’a bakmadan kaç dakika durabiliyorsunuz? Eğer cevabınız hayır ise bu durum artık bir hastalık olma boyutunda’’ şeklinde açıkladı.
NOMOFOBİ NO MABİLE PHOBİA FOBİ
Nomofobi; cep telefonundan mahrum kalma korkusu, özellikle genç nesli etkilemiştir. No Mobile Phobia diye de adlandırılan fobi, günden güne artış göstermektedir. Hayatlarında vazgeçilmez bir parça olarak gördükleri bu cihazdan bir saniye bile ayrılamayan kişiler, iletişim kopukluğu yaşamaktan endişe duymaktadırlar. Asansör, uçak, yükseklik, yılan, fare, yalnızlık, karanlık gibi fobilerin yanına nomofobi korkusu eklenmiştir. Lise çağındaki gençlerde ve yetişkinleri tetikleyen bu korku, hem sosyal yaşamdan uzaklaştırıyor hem de psikolojik sorunlara davetiye çıkartıyor. Yaşamı olumsuz etkileyen bu durum, teknolojiye olan bağımlılığın gözler önüne seriyor. İstanbul'da geçtiğimiz ay tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitiren Harun Kolçak’ın Gemlik’te olan cenaze töreni sırasında bazı kişilerin, tabut önünde selfie çekmesi yoğun tepki çekmişti. Bu yaşanan saygısız olay durumun ne kadar ciddi boyuta geldiğinin göstergesidir. ‘İnsanların artık ölüye bile saygısı kalmadı mı?’ sorusu ister istemez aklımıza geliyor. Paylaşım yapmak, orada bulunduklarını kanıtlamak amacı ile yapılan bu hareketler kişilerin bağımlılık düzeylerini ve beyin kimyasallarının nasıl farklılaştığını da gösteriyor.
DİKİZLEME KÜLTÜRÜMÜZ ARTTI
Yanında olmadığımız olamadığımız ve merak ettiğimiz bu merakımızı da sosyal medya üzerinden giderdiğimiz gerçeği maalesef kaçınılmaz. Psikolog Işık Pekgirgin’de bu konu hakkında açıklamada bulunurken, “İnsanlar diğer insanların ne yaptığını görmek için sosyal medyaya bakıyor. Dikizleme kültürümüz arttı. Dedikodu oranı da çok fazla atmış durumda. Kim nereye gidiyorsa biz de oralara gitmek, aynı şeyleri yapmak istiyoruz. ‘Onlar’dan geride kalmak istemiyoruz. Bu yüzden de durmadan birbirimizi dikizliyoruz. Ve bir bakıyoruz ki aslında biz, sevdiklerimizle bile yarışıyoruz. Başkalarının kendisinden daha mutlu olduğunu, her sabah uyandığında telefonundan görüyor ve büyük hayal kırıklıkları yaşıyor. Dikizledikçe insanlarla kendimizi daha çok kıyaslıyor ve kıyasladıkça daha çok stresli ve mutsuz oluyoruz. Gittikçe daha yalnızlaşıyoruz. Sosyalleşmek temas etmektir, orada, o anda olmaktır. Sosyal medyada sadece ekrana bakıyoruz. Sosyalmiş gibi davranıyoruz. Sosyal medya araçlarıyla yazışarak, insanlarla görüştüğümüzü sanıyoruz. İngiltere’de yapılan araştırmaya göre, gençlerin ruh sağlığını en çok bozan sosyal medya uygulaması Instagram. Gençlerin kendi bedenine bakışını olumsuz etkiliyor ve uykusuz bırakıyor. Instagramın yanı sıra Snapchat uygulaması da olumsuz etki yapıyor” dedi.
PARDON O SİZ MİSİNİZ?
Pekgirgin, “Türkiye, Avrupa’nın internette en çok vakit geçiren ülkesi. Facebook, Instagram, Twitter gibi sosyal medya kullanımındaysa dünya lideri. Sosyal medyayı daha çok başkalarına ’Ben de buradayım’ demek için kullanıyoruz. Genç yaşlı neredeyse herkesin bir Facebook, Twitter ve Instagram hesabı var artık. Herkes ilgisi ve merakı doğrultusunda bir şeyler paylaşıyor. Bu arada herkesin bir profili oldu. Bu da aslında bizim yeni ‘Dijital Kimliklerimiz.’ Kendini ifşa etmek üzerine kurgulanan bir kimliği, yani ‘İdeal beni’ yansıtıyorlar. Aslında idealize ettiğimiz yaşantıları sürmek için kaygıyla çırpınıyoruz. Hem şimdiki anı kaçırıyoruz, hem de bazen gitmediğimiz mekanlara gitmişiz gibi gösteriyoruz. Bazen bizim olmayan eşyaları satın almışız gibi yapıyoruz.
Kendine güveni az olan kişiler, günlük yaşantılarında cesaret edemeyecekleri şeyleri sosyal medyada afişe edebiliyor. Dev bir egoyla yaşayanlar içinse fotoğraf paylaşımları yapmak, egolarını biraz daha şişirmenin en kestirme yolu oluyor. Ve her iki grup da, ‘Ben bunlara sahibim ve çok fit, güzel ve popülerim’ ortak paydasında buluşuyor. Daha çok mekana gitmeli, daha çok aktivite yapmalıyız ya da yapar gibi göstermeliyiz. Niye? Çünkü en büyük amaç; diğerlerinden daha farklı, eğlenceli bir yaşamımız olduğunu kanıtlamak. Sosyal medyayı sağlıklı ve doğru kullanmayı öğrenirsek yararları da var. Bağımlı hale gelmezseniz arkadaşlık bağlarını sürdürme ve haberleşeme için kullanmak yararlı. Kurumsal tanıtım ve reklam için iyi bir platform” olarak yorumladı.